17 Kasım 2011 Perşembe

washington d.c.



sonunda yazmak için oturabildim bilgisayara, malum hırsız yüzünden netbooka kaldım, bu gariban netbook da download yaptığı zaman başka bir iş yapamıyor. internete girmek bile zulum, fotoğraf yüklemenin ne kadar zaman aldığını siz düşünün. bugün en azından d.c. yi ve yolculuğun son kısmını yazmayı bitirebilirsem çok iyi olacak.




d.c. de oldukça merkezi bir yerde kalmıştık, hava kararmadan da nyc ye varmayı niyetliyorduk. dolayısıyla sabahın kör saatinde valizlerimizi ve arabayı otelde bırakarak kendimizi sokağa attık. önce biraz sokaklarda boş boş dolandık ki, bizden başka kimse de yoktu pek, hava bir anda soğumuş, ben altımda etek, üstümde polarla değişik bir görüntü sergiliyordum ve açıkçası alttan altan donuyordum. sabahın kör saatinde rotamızı beyaz saraya çevirdik, vaktimiz kısa olduğundan ve giriş oldukça prosedürlü olduğundan - hatta müsliman ülkelerden gelenlerin ziyaret edemediği söylentileri vardı - sadece etrafını turlayıp fotoğraflarını çektik. karnımız acıkana kadar sokakları turladık yani, her yer boş olduğundan bolca fotoğraf çektik ve sonunda bir starbucksa attık kendimizi. klasik kurutulmuş domates ve mozarellalı sandviçlerimizi yeyip, beleş interneti kullandıktan sonra da sadece bir müze gezecek vaktimiz olduğundan müze seçmeye uğraştık.




d.c. de müzeler ücretsiz. "smithsonian instution " tarafından desteklenen 17 adet müze ve merkez mevcut. biz " national museum of natural history " ye gittik ve doyamadan 2 saat boyunca gezmeye çalıştık. müze görmemiş türkler olarak amerikadaki müzelerde ağzımız açık nereye bakacağımızı şaşırdık. girişte hemen bir balina sergisi vardı, onunla başladık biz de. bir de çok şeker rehber vardı, e adamı da bir tek biz dikkatle dinledik. adam anlattıklarını anlayan birileriyle karşılaşmaktan o kadar mutlu oldu ki, bizi kenara çekip cebinden 500 milyon yıllık bir fosil çıkarıp benim elime verdi. bir an şaşkınlıkla çok sakin davrandım ama salondan çıktıktan sonra soğukkanlılığı bırakıp acayip heyecanlandım.



uzunca bir süre de evrim bölümünde zaman geçirip, çeşitli yazılımlarla homo erectus halinizin neye benzediğini görebiliyorsunuz, maalesef nyc ye gitmek zorunda olduğumuzdan doğru düzgün gezemeden müzeden ayrılıp otele doğru yollandık. wahington d.c. genel olarak çok sakin ama gergin bir şehir izlenimi bıraktı bende. koskocaman, görkemli binalar hayranlık uyandırıcı ama sanki içlerinde insan yokmuş gibi, yaşam belirtisi yokmuşcasına sessizler. federal binanın önünde hakikaten filmlerdeki gibi takım elbiseli adamlar vardı. yürüyerek otele döndükten sonra eşyalarımızı aldık ve hemen yola çıktık, daha kısa olan yolun 3. kısmını bir sonraki posta bırakıyorum. bir de müze fotoğrafları da çalınan bilgisayarda kalmış...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder