18 Ocak 2011 Salı

okumak





ben, okumayı ilk okula başlamadan sökenlerdenim. annem ve babam işteyken, akşamları onlara okuttuğum kitapları ezberleyerek öğrendim okumayı, baka baka harflere kelimeleri söktüm. malum 80'lerde, anadoluda bir ilçede pek fazla kitap bulunmazdı, önceden olanlar da ya yakılmış ya gömülmüştü malum nedenlerden. ama yine de kitapçıya ne kitap gelirse hepsinden birer tane alırlardı bana, ben de hemen yalayıp yutardım onları.

ayşegül serisini hatırlıyorum ilk severek okuduğum, "ayşegül mutfakta" favorimdi. halen o kitaptaki tarifle krep yaparım, bezelye çorbasıyla ilk karşılaşmam o kitaptandır. "benmari" usulu çikolata eritip çikolatalı mus yaptığımda en fazla 8 yaşımdaydım. sonra bir doğum günümde "çocuk kalbi" hediye geldi, biraz daha bekle demişti annem, ağır olabilir senin için. bekleyemedim tabi ki, enrico apayrı bir dünya yaşıyordu benden, inceliklerine özendiğim. yıllarca ne bulduysam okudum, annemin şiir kitaplarını, sevgi sosyallerini, aziz nesinlerini ve  nazım hikmeti. ha bir de ortaokul yıllarında asilik var ya kanda stephen king ne yazdıysa okudum.

sonra orhan pamuk çıktı, " kara kitap" ı başladım başladım bıraktım defalarca, yıllar sonra bitirebildim ancak. ama yıllar boyunca ne yazdıysa okudum, onu okumayı sevdim, dilini sevdim. "kar" en etkileyici kitabıydı benim için, esaslı hikayesi oydu bence.

"ince memed" i okuduğumda küçüktüm, gerçekten küçüktüm, ufak ufak hikayelerini okudum - 27 yaşımda, bir restaurantta, yan yana masalarda yemek yediğimizde heyecandan tir tir titremekten iki kelam edemediğim koskoca " yaşar kemal " - her biri ayrı ayrı birer başyapıt olan kitaplarının bir çoğunu okudum, ama ne zaman ki " bir ada hikayesi " serisi çıktı, ben kendimden geçtim okurken. zeytin odunlarının üzerinde pişen levreklerin kokusu burnuma geldi, akan yağların cızırtısını gerçekten duydum. bir daha böyle bir yazar doğmayacak dedim.

"suç ve ceza" yı üniversideyken, kütüphaneden ödünç alıp, bir haftasonu neredeyse yataktan hiç çıkmadan okudum. sandım ki; cinayeti ben işledim, cezayı ben çekeceğim diye korktum. bittiğinde ben de yorgunluktan bitmiştim, kitabın kahramanı ile beraber sanki her şeyi ben de yaşamıştım. o zaman, bir daha böyle bir kitap okuyamam sanmıştım, ta ki "oğuz atay" ile tanışana kadar. istanbul'a ilk geldiğim zamanlardı., işe gidip gelirken yolda okumaya başladım " tutunamayanları", tüm kitaplarını okudum ama "tutunamayanlar" ı döndüm döndüm okudum, okuyorum halen. şimdi onu övecek kelimeleri bulamasam da bunları yazarken iyi ki yaşamış diyorum "oğuz atay".

aralarda bir dünya kitap okudum, tarih araştırmaları, politik araştırmalar, fettullahçı olmadan önce elif şafak, elime geçen bir çok şeyi okudum. "sabahattin ali" okudum sonra, herkes "kürk mantolu madonna" der, ben "kuyucaklı yusuf" u sevdim. "vedat türkali"nin birbirinin aynı kitaplarını okudum, "vüsat o'bener" leri okudum, "kemal tahir" in "esir şehrin insanları"nı kamille kavga ede ede, küse barışa okudum. bir sürü yeraltı edebiyatı okudum. bir dönem "boris vian" a takıldım, "yolda" ile amerikan varoşlarına girdim, arada izmirli kitapları da okumak istedim ama pek de başarılı olamadım 1-2 tane hariç.

her gün okudum, ama yolda, ama yatakta, sonunda muhakkak okudum. iyi ki yapıyorum dediğim en önemli şeylerden biridir benim için kitap okuma alışkanlığı, zamanı gelince çocuklarıma miras bırakmak istediğim...


not: ilustrasyon ufuk suçsuzer e aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder