21 Aralık 2010 Salı

i love americano



yazdıklarımı bloga aktarmak için bilgisayarın başına sonunda oturabildim. sabah erkenden ayılmak için caffe neroya çöktüm, sevdim ben bu işi, havalar da güzel. böyle olunca da güne açık havada kanve içerek başlamak şahane oluyor. hem de 3.50 tl ye bir açma aldım yanında da kocaman americanoyu hediye ettiler. caffe nero nun böyle bir kahvaltı kampanyası var, kahvaltılık yanında istediğin boyda, istediğin içecek bedava. caddenin aşağısına başka bir kahveci daha açıldı, yarın da onu denemek istiyorum.

mutfakta oturup yazı yazmak zor aslında, hele şu anda öyle kokular yayılıyor ki fırından.... epeydir zencefilli kurabiye tarifi arıyordum denemek için, sonunda martha stewart ın bir tarifini buldum. şimdi fırında pişiyorlar, beni delirtiyorlar kokularıyla. muhteşem görünüyorlar ayrıca. tarifini ayrıyetten yazacağım.



sabah pazara gittim, sırf ot almak için. yaşlı bir teyzeyle amca var, envai çeşit ot satıyorlar şu güne kadar istanbulda bulamadığım. bugün tezgahta ne ararsan vardı, turp otu, hardal, hindiba, dalgan(ısırgan), arapsaçı, iğnelik, ebegümeci ve büyük bir süpriz şevketi bostan. görünce çığlık atmamak için zor tuttum kendimi. yalnız ayıklamadan satıyorlardı alamadım, haftaya sipariş verdim ayıklayacaklar bana. şu günleri de gördüm ya istanbulda, daha da mızmızlanmam burdan gitmek için. ne ararsan var işte. şimdi kurabiyeleri fırından çıkarayım, suda bekleyen hardalları haşlanması için tencereye atayım ve artık bozburun yazılarını bilgisayara atayım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder